Milli kültür değerlerimizin korunması için neler yapılabilir. Dil, din, gelenekler, alışkanlıklar, yemekler, türküler ve kültürel olaylar milli kültürün bir parçasıdır. İnsanların konuştuğu dil en önemli ortak noktasıdır. Din ve gelenekler yaşam anlayışını belirler. Şarkı ve türküler acı, mutluluk ve aşkı Gündem Selden korunmak için neler yapılabilir? milli irade ve değerlerimizin hakim olması için tüm gücümüzle çalıştık. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunundaki Kültürsanat dünyamıza çağrı! “Kültür dosdoğru yollar açar.” Değerli kardeşler, bilgi, inanç, ahlak, hukuk, gelenek ve bir toplumun üyesi olarak edindiğimiz her türlü yetenek ve alışkanlıkları içeren kültürümüzü üreten, besleyen ve geliştiren şair, müzisyen, edebiyatçı, ressam kısaca ‘kendi varlığı üzerine düşünen’ kardeşlerimiz; Kimliğimiziçin: İlim-kültür-sanat-edebiyat ve ahlak normlarımız bizden olmalıdır, bize dönük olmalıdır. Ülke kalkınmasında “Milli Eğitim” in önemi Eğitim; siyasal ve demokratik toplum bilincini geliştirme, karmaşık sorunların anlaşılmasını sağlama, teknolojik ilerlemeye yardımcı olma ve kültürel yetenekleri Sokak No: 1 Ayvalık Tel: 0 (266) 312 10 21 aydabirayvalik@gmail.com Basım Yeri Ceylan Matbaa Davutpaşa Cad. Güven İş Merkezi No: 83/317 No: 318/319 Zeytinburnu - İstanbul Sertifika No cash. Bu yazımızda, sizlere Sizce Milli Kültürümüzü Korumak İçin Neler Yapılabilir Kısaca bu konuda bilgiler vereceğiz. Dünya üzerinde yaşamakta olan her millete ait bir kültür bulumaktadır. Milletlerin kendisine has kültürlerine bizler milli kültür deriz. Milli kültür, bir toplumun yüzyıllardır süregelmiş anlayışlarından, örf adetlerinden, dini inançlarından ortaya çıkan değerler bütünü olmaktadır. Milli kültür ögeleri, bir milletin temelini oluşturan, onu diğer milletlerden ayıran önemli özelliklerdir ve korunmaları gereklidir. Günümüzde, özellikle Amerikan kültür emperyalizmi, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin milli kültürü üzerinde büyük tehdit oluşturmaktadır. Buna Karşılık Neler Yapabiliriz Tarih bilincine sahip olmamız gerekir Kültür değerlerimizi büyüklerimizden alıp, küçüklerimize aktarmamız gerekir Dilimizi, dinimizi yok edecek unsurlardan uzak durmamız gerekir Kültür ögelerimizin gelecek nesillere aktarılması için çalışmamız gerekir Bu konuda her bireye gerekli eğitimi ve bilinci sağlamamız gerekir Milli Kültürün Önemi Milli kültür bir Milletin aynı kültürden oluşturduğu topluluk bilincidir. Milli kültür bir toplumu ayakta tutan en önemli etkendir. Milli kültür deyince öncelikle gerçekten sahip olduklarımızı gözden geçirmek doğru olacaktır. Kültürümüzün geçmişine dönüp baktığımız zaman, gördüğümüz nedir? Günümüzde geçmiş kültürümüzle ilgili nelere sahibiz? Bizlere atalarımızdan miras kalan ve gelenek olarak süregelen milli kültürlerimiz nelerdir ? Milli kültürün varlığının bilincinde olan halklar ve Milletler, her zaman başları dik ve söz hakkına sahip olarak hayatlarını sürdürebilirler. Milli kültür olmadan bir Millet varlığını devam ettiremez. Milletler öncelikli değer yargılarını birleştiren, bütünlük sağlayan en önemli etken milli kültürün varlığıdır. Milli bir kültüre sahip olmayan ve onun erdemini kavrayamayan topluluklar, her zaman kaybeder ve Milli değerleri olmadan yaşamaya devam ederler. Milli Kültürlerimize Örnekler Milli kültürlerimize verilebilecek örnekler kültür öğelerimizde gururla sergilenmektedir. Milli kültürlerimize verilecek örnekleri aktarmaya başlayalım. Mimari eserleri sanat eserleri, yiyecek ve içecekler, geleneksel kıyafetler, halk oyunları, edebi eserler ve inançlar olarak bir Milletin duruşunu sergilemektedir. Milli kültürlerimizi doğrudan yansıtan, dışarıdan bakıldığı zaman geleneksel bir varlığı yaşatan kültürler, her toplumda kendine has bir yaşam biçimi oluşturmaktadır. Yaşadığımız şehirlerin de kendilerine has kültür öğeleri oluşmuş ve gelişmekte olan yaşama rağmen, değişim göstermemektedir. Her şehrin yemeği, damak tadı, halk oyunlar ve tarihi eserleri de o şehrin ruhunu yansımaktadır. Zaten milli kültürün en önemli sonucu, toplumun ruhuna yansıması ve o ruhu yaşatmasıdır. Gelecek olan nesillere aktarılırken, değişen dünyada noktasından virgülüne değişmeden kültürel mirasın aynı kalmasıdır. Milli Kültürün Özellikleri Milli kültürün içinde yaşadığımız tarihi Coğrafya’nın her bakımdan geçmişten bugüne bizlere sunulan en kapsamlı armağanıdır. Milli kültürün varlığı gelenek, görenek, tarihin derinliklerinden gelen yapısıyla çok büyük bir zenginliktir. Anadolu bilinen en eski ve zengin kültürel zenginlikleri bağrında taşıyıp yaşatmaktadır. Doğum, düğün, sünnet, milli bayramlar, halk oyunları, müzik, Türk mutfağı, geleneksel sanatlarımız tüm bunlar çok büyük bir zenginliğin baş mimarisini oluşturan kaynaklarımızdır. Bu kaynakların biraz açalım ve sizlere daha geniş bilgiler vermeye çalışalım. Doğum Dünyanın her yerinde çok önemli sayılan yeni bir yaşamın başlangıcıdır. Anadolu kültüründe de değişmeyen çok mutlu bir yenilik olarak yaşanmaya devam etmektedir. Milli Bayramlar aynı Milleri birbirine bağlayan çok gurur verici, kazanılan zaferleri kapsamaktadır. Her yıl coşkuyla kutlanan bayramlar büyük zaferlerin onurlu kutlamaları eşliğinde devam eder. Cumhuriyet Bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı resmi geçitler ve kutlamalar eşliğinde bir Milleti ayakta ve tek yürek kutlamaya davet eden eşsiz zafer kutlamalarıdır. Halk oyunları Milli Bayramlarda, düğünlerde, toplantılarda yöresel kıyafetlerle ve her yörenin ayrı havasına göre oynanmaktadır. Türk Mutfağı ise geleneksel Türk yemeklerinin varlığını temsil ederler. Her bölgenin damak tadına, coğrafi ve kültürel yapısına göre uygunluk göstermektedir. Türk mutfağında oluşan zenginlikler yiyecek ve içeceklerin nasıl hazırlandığı ve sunumuyla ilgili tat ve görsellik bakımından kendi zenginliğini yansıtmaktadır. Oldukça uzun ve geçmiş yıllar boyunca süregelen damak tatları, günümüze kadar gelerek mutfak kültürümüzü geniş bir çerçevede oluşturmaktadır. Geleneksel sanatlarımıza bakıldığı zaman çanak-çömlek, maden işçiliği, çinicilik, bakırcılık, deri işçiliği, müzik aletleri yapımı sayılabilecek sanat işçiliğini anlatmaktadır. Her birinde ayrı bir ruh ve geçmiş tarihin izlerini barındıran milli kültürlerimiz her bakımdan tarihi dokuyu anımsatmaktadır. Kuşaktan kuşağa aktarılan kültürlerimiz değerlerini arz etmeye devam edecektir. Milli Kültür Öğeleri Milli kültür dil, din, görüş, tarih, gelenek-görenek olarak öğeler bütünlüğü içinde varlığını devam ettirmektedir. Bir Milletin varlığını koruyup devam ettirmesi için, milli öğelerine bağlı kalması, kendine özgü düşünce, yasalar ve inancını ele almaktadır. Bir Milleti diğer Milletlerden ayıran en önemli duruştur. Milli öğeler ortak tutum ve davranışları meydana getiren yapı taşlarıdır. Geçmiş ve gelecek bakımından bir köprü vazifesi gören Milli Kültür öğeleri insanları birbirine görünmez iplerle bağlayan düğümlerdir. Farklı düşüncelere sahip olan kişileri aynı noktada buluşturan ve bu güce sahip tek varlık Milli Kültür öğeleridir. Bu nedenle Milli Kültürümüze yeterli derecede sahip çıkmak, gelecek olan nesillere de doğru aktarılmasını sağlayacaktır. Tıpkı geçmiş tarihlerden günümüze kadar gelen değerler gibi düşünmeliyiz. Diğer arama sonuçlarıkültürel degerlerimizmıllı kültürmilli kültür öğelerimiz nelerdirmilli kültürlerimiz nelerdir örneklertürk milli kültürünü yansıtan değerlerkültürel değerlerimiz nelerdirmilli kültür öğelerimiz nelerdir örneklermilli değerlerimiz nelerdirMilli kültür değerlerimizmilli kultur örnekleri Yabancı Kültürlere Karşı Milli Kültür​ Bu çok geniş konuyu kısa bir tebliğ hâlinde işlemek imkânı olmadığı için fikirlerimi özetleyerek vereceğim. Bu fikirler Türk kültürünün yabancı kültürlerle olan temaslarına ait maceranın belli başlı noktalarını belirtecek şekilde düşünülmüş ve tertiplenmiştir. 1. Millî kültür ve yabancı kültür diye birbirinden tamamen ayrı, bağımsız mevcudiyetlerden bahsetmek doğru değildir. Hiçbir kültür, özellikle Türk kültürü, başkalarıyla temastan ve onların etkisinden değişmekten müstağni sayılamaz. Kısacası, tarihin herhangi bir anında millî kültürü ve yabancı kültürleri birbirlerini ilk tanıyan şahıslar gibi karşı karşıya getiremeyiz. 2. Yine de, her kültürü hususî vasıflara sahip bir bütün olarak görmemiz gerekiyor. İki şey arasındaki münâsebeti belirtebilmek için bunların birbirinden farklı şeyler olduğunu kabul etmek zorundayız. Acaba Türk millî kültürü ile yabancı kültürler arasındaki münâsebetin mahiyeti ve derecesi nedir? 4. Kültürün devamlı değiştiğini kabul ediyorsak, o zaman bütün zaman ve mekânlar için geçerli bir millî kültür şeması çizmenin doğru olmadığını da kabul etmeliyiz. Mamafih, bizim bu sözümüz kültür değişmesini belli bir yönde şekillendirmek isteyenlerin gayretine karşı sayılmamalıdır; bu türlü gayretlerin boş olduğunu da hiçbir zaman söyleyemeyiz. Bence bu türlü faaliyetlere kültürü millileştirme yerine millî kültüre şu veya bu karakteri kazandırmak adını verirsek, birçok yersiz münâkaşa ve çelişmelerin önüne geçmiş oluruz. 5. Türk millî kültürünün yabancı kültürler karşısındaki durumu denince, elbette devamlı münâsebette bulunduğu kültürlerden ne gibi tesirler aldığını, onlara neler verdiğini, aldığı tesirlerin kendi bünyesinde ne gibi değişmelere yol açtığını düşüneceğiz. Bu bakımdan Türkiye bir yandan Batı medeniyeti ne intibak etmeye çalışan bir ülke olarak, bir yandan da kendi kültürünün yarattığı hususî durumlar içinde ele alınması gereken bir ülkedir. Batılılaşma kavramı hangi duygusal tavırla karşılanırsa karşılansın, Türkiye Batılılaşan bir ülkedir. Başka bir ifade ile, özellikle Batı Avrupa ülkelerinde geliştirilmiş bir teknoloji ve onunla birlikte bir takım değerleri, adetleri benimsemeye çalışmaktadır. Şu hâlde her şeyden önce teknolojik değişmenin yarattığı sosyal ve kültürel değişmelerle karşı karşıyayız. Bu değişmeler şimdi karşımıza çıkar şeyler değildir; yüz yılı aşkın bir zamandır ve gitgide artarak meydana gelmektedir. Türkiye bu kültür karşılaşmasında esas itibariyle alıcı durumdadır. Neleri nasıl aldığını ve bu alınanların yerli kültürde meydana getirdiği durumları görmek için kolaylık olmak üzere kültürün çeşitli sahalarını birer birer ele alabiliriz. Bu sahaların bazılarında değişmeleri takip etmek oldukça kolay, bazılarında ise oldukça zordur. Kabaca söylersek, kültürün dış tezâhürlerle ilgili değişmeleri kolayca görülebilir. Kılıkkıyafet bunların başında gelir. Diğer bazı kültür sahaları, ki meşhur antropoloji âlimi Linton, bunlara kültürün çekirdeği diyor, kıymetlerden ve duygusal yükü ağır basan tepkilerden, çağrışımlardan meydana gelmiştir; bunlar çok zor ve geç değişen, değişmeleri zorlukla tesbit edilen sahalardır. 6. Şekle ait unsurların başında gelen kılık-kıyafet, bugünkü Batı dünyasında geliştirilen ve oradan dünyanın her tarafına yayılan modellere göre değişmektedir. Öyle görülüyor ki, Batılı ve Batılılaşmakta olan ülkelerde kıyafetin standartlaşması artık herhangi bir millî kültürün eseri olmaktan çıktığı gibi, millî kültürlerin kolaylıkla mukavemet edebilecekleri hâlden de çıkmıştır. Bu yüzden bazıları bizde vaktiyle yapılan kıyafet değiştirme teşebbüsünün boşuna emek ve insan kaybına yol açtığını iddia etmektedirler. Kıyafetin teknolojik değişme ile ilgili vazgeçilmez bir netice olduğu söylenemez; bu esas itibariyle prestije dayanarak insanlara ve insan gruplarına intikal eden bir formdur. Her fert veya grup kendini bir görmek istediği grubun kıyafetini benimser, ona bir sembol kıymeti verir. 7. Bu açıdan bakıldığı takdirde yabancı kültürde alınan pek çok şeylerin sembolik değer taşıdığı görülür. Bu sadece bizim memleketimize has bir durum değildir. Semboller insanı belli bir grupla bağıntılı gösterdiği ve böylece onlara itibar sağladığı zaman daima kullanılmışlardır. Semboller kültür değişmesi açısından, hâkim gruba benzeme veya onunla aynı olmak iddiasına işaret eder. Özel otomobillerde Türkiye yi belirten TR rumuzu yerine Avrupa ülkelerinin amblemlerini taşımak gibi. Fakat hâkim gruba benzeme hevesinin en çok göze çarptığı yer merasimlerdir. Yılbaşı kutlamalarında, yaş günlerinde, düğün ve nişan merasimlerinde, davetlerde Batı tesirinin ne derece hâkim olduğunu görüyoruz. Kokteyl âdeti hemen bütün devlet müesseselerine ordu dahil girmiş bulunuyor. 8. Plastik sanatlar gibi şeklin en çok belirgin olduğu sahalarda yabancı kültürün tesirlerini kolayca görebiliyoruz. Hatta buna yabancı kültürün hızla artan tesiri demek daha doğrudur olur, çünkü Batı sanat formları Türkiye ye daha eski tarihlerde girmeye başlamıştır. Nuruosmaniye den Valide Camii ne ve Aziziye Köşkü ne kadar mimarîmizin geçirdiği macera bu tesirin ne kadar yaygın olduğunu gösterir. Cumhuriyetten hemen önce yeni bir Türk mimarîsinin doğuş örnekleri görülmüş, fakat Cumhuriyet devrinin hızlı Batılılaşma hareketi yerlilik ve orjinallik endişelerini tamamen ortadan kaldırmıştır. Ankara nın ilk resmî binaları, yabancılar tarafından yapılmakla birlikte, yerli motifler taşımak ve Türk mimarîsi örneği olmak üzere çizilmişti. Sonradan öğrendiğimize göre, devrin nüfuzlu kimseleri bunların fazla Arap olduğunu söyleyerek son millî mimarî çabalarını da söndürmüşlerdir. Dikkat edilirse, değişmenin özünde yatan tavır millilik kavramı içinden Müslüman dünyasıyla ve belki bizzat Müslümanlık la ilgili görülen şeyleri çıkartmaktır. Bu tavır bize zaten yabancı olan heykelde iyice belirgin hâle gelmiştir. Taksimdeki abidede, resmedilen kahramanlar dışında, Türk olan hiçbir şey yoktur. 9. Dışarıdan bakılarak açıkça görülebilen değişimlerin büyük bir kısmı günlük hayatta olanlardır ve bunlar arasında beslenme ile ilgili olanlar ön planda gelmektedir. Gıda tercihlerimiz, bunların hazırlanma ve sunulma şekilleri, beslenme ile ilgili teknoloji önemli ölçüde değişmektedir. Bu değişme bir taraftan yaşanan hayatın zaruretleriyle, yani sosyal değişmelerle ortaya çıkarken, bir taraftan da bilgi ve görgü değişmeleri sonunda olmaktadır ki, her ikisinin kaynağı da Batı kültürüdür. Büyük işyerlerinde okul ve kışlalar dahil yemekhaneler kurulması, buralarda insanların belli bir tarzda, belli zamanlarda ve belli cinsten yemeğe alıştırılması yemek âdetlerimizi oldukça değiştirmiştir. Aynı şekilde, özellikle aydınların Batı ülkelerinden edindikleri görgü ile beslenme tarzlarında değişiklik yaptıkları, bu türlü değişikliğin görgü, sosyal mevki ve refah seviyesine paralel olarak bütün ülkeye gitgide yayıldığı görülmektedir. Evlerine Amerikanbar yaptırmak, fincanla çay içmek, soğuk yemeklerle davetli ağırlamak henüz küçük bir azınlığın özelliğidir, ama karbonhidratlı maddelerden proteinli gıdalara doğru kuvvetli bir temayül en azından şehirli aydın kitlelere mal olmuştur. Avrupa dan aldığımız kahvaltı âdeti ise bugün millî bir vasıf hâlindedir. Bu arada güzellik anlayışımızın Batılı ölçüler istikametinde değişmesiyle birlikte, özellikle kadınlar arasında yeni bir gıda -zayıflama- rejiminin yaygınlaştığını belirtmeliyiz. Son bir nokta olarak, yemek görgüsü ile ilgili bütün Türkçe kitapların Avrupa görgü kitaplarının bir kopyesi olduğunu söyleyelim. Bütün bunlara rağmen, yerli kültürün çok kuvvetli olduğu noktalarda yabancı unsurlara karşı önemli bir mukavemet görülmektedir. Türkler de Anadolu ya yerleştikten bu yana gelişmiş ve kökleşmiş kuvvetli bir yemek kültürü vardır. Bazan bu kültür bütünü itibariyle bize hâkim görünen Batı kültürüne mukavemet etmekle kalmamış, ona birçok unsurlar vermiştir. Bugün bile Türkler Batı ülkelerinin gıpta ettiği bir mutfağa sahiptir. Bu zenginlik ve yemek zevki dolayısıyle, meselâ Batılılar ın sandöviçli öğle yemeği usulü ancak az gelirli gençler -çoğunlukla öğrenciler- arasında yaygınlaşmış, toplumun öbür katlarına ulaşmamıştır. İnsanlarımızın geliri önemli ölçüde düşmedikçe eski yemek alışkanlıklarının çoğu devam edeceğe benzemektedir. 10. Bütün bu saydıklarımız ve daha başka birçok maddî değişmelerin gerisinde manevî kültürdeki değişmeleri bulmak kabildir; yani bu maddî değişmeler, birtakım tavır ve zihniyet değişmelerinin sonunda meydana gelmiş bulunuyor. Manevî kültür dediğimiz bu sahadaki değişmelerin başında ise, insanın kendi kültürüne karşı takındığı tavırdaki değişmeler gelir. Bu tavır karşı karşıya gelen kültürlerin birbirlerinden neler alıp vereceklerini tayin eden başlıca faktörlerden birini teşkil etmesi bakımından özel bir önem taşır. Acaba Türkler Batı kültürünü ve kendi kültürlerini nasıl görmektedirler? Türler bundan yüz yıl öncesine kadar kendilerinin diğer milletlerden üstün olduklarına inanıyorlardı. Batılılar la aralarında teknoloji, hatta bir ölçüde kültür alışverişi olmakla birlikte bunlar kendi üstünlük duygularını sarsacak mahiyette değildi. Adet ve alışkanlıklarını, zevklerini, kıyafetlerini, hatta birçok inançlarını onlara bakarak değiştirecekleri akıllarından bile geçmezdi. Böyle bir tavır kültür iktibasını asgarî seviyede tuttuğu gibi, yapılan iktibasların tesadüfî birer değişme dışında mâna ifade etmesini de engeller. Gerçi devletimizin üst seviyedeki yöneticileri Batı yı model alarak değişmeyi sistemli bir faaliyet haline getirmişlerdi, fakat bu grup bütün ülke içinde çok küçük bir azınlıktı. Kültür bir kavram veya bir teoridir; bize müşahhas olarak görünen şey o kültürü taşıyan insanlardır. Bu yüzden kültür kıyaslamalarında insan hakkındaki değerlendirmeler büyük bir önem taşır. İki kültürün karşılaştırılması iki insan tipinin karşılaştırılması demektir. Bu bakımdan aydınlarımızın Batı yı görüşleri ile halkımızın görüşü arasında çok büyük bir fark buluyoruz. Üst seviyede uzmanlık isteyen sahalardan aşağılara doğru inildikçe insanlar arasında benzerliklerin gitgide arttığı görülmektedir. Böylece, bir Türk işçisi ile bir Alman işçisi arasındaki fark çok azdır veya hiç yok sayılır. Buna karşılık meselâ vasat bir Türk öğretmeni ile bir Alman öğretmeni arasında kolay doldurulamayacak bir boşluk daha ilk bakışta göze çarpar. Belki de bu yüzdendir ki Türk aydınının Batı ya karşı tavrı ifratla tefrit arasında, teslimiyete varan bir hayranlıkla nefret ve düşmanlık arasında gidip gelmektedir. Türk işçisi için böyle bir problem yoktur ve o dışarıda gördüğü medenî gelişmenin Türkiye de de pekâlâ olabileceğini düşünür; kendi seviyesinde bu gelişmenin olmaması için gerçekten ciddî bir sebep de yoktur. 11. İki değişik tavrın tabiî bir neticesi olarak, halkın temsil ettiği yerli kültür büyük ölçüde ayakta dururken, aydınlar, tıpkı A raf sakinleri gibi, yerli kültür ile Batılı kültür arasında marjinal bir varlık sürdürmektedirler. Türk kültürünün aydınlarca temsil edilmesi gereken daha rafine değerleri süratle kaybolmaktadır. Türk aydını Batı ya kıyasla kendi kültürünün hiçbir değer taşımadığı kanaatindedir. Hatta genellikle yerli kültür değerlerinin nelerden ibaret olduğu hakkında gerekli bilgisi de yoktur. Bu değerleri korumak veya yaşatmak, geliştirmek, yeni yaratmalar için malzeme olarak kullanmak gibi endişeleri olmamıştır. Yerli kültürün değerleri ancak hayran olunan yabancılar tarafından takdir edilir ve aranır olunca Türk aydını bunlara itibar etmiş, fakat burada yine kendi eksiğini tamamlamak yerine Batılı yı tatmin etmeyi düşünmüştür. Türk halkı yerli kültürden şikâyetçi değildir, hatta ondan çok memnundur. Bu yüzdendir ki, dışarıda çalışan işçilerimiz özellikle insan münâsebetleri konusunda yabancılara karşı bir üstünlük duymaktadırlar. Bu onların şahsiyetlerini ayakta tutmaya, bir kültür taşıyıcısı ve yaratıcısı olma potansiyellerini yaşatmaya yetiyor. Fakat aydınlarımız bütün felâketlerinin kendilerine intikal eden millî kültürden geldiğini düşünmüşlerdir. Tarih, dil ve dine karşı bazan açıkça düşmanlık, bazan ilgisizlik ve istihfaf şeklinde görülen aydın tavrının özellikle son elli yıl içinde kültürümüze yaptığı müdahaleler ve bunların neticeleri artık herkesin bildiği şeylerdir. Bu tavrın şiddeti son yıllarda önemli ölçüde kırılmış, hatta gerilemeye başlamış bulunuyor. 12. Yabancı kültürün yayılması ve yerleşmesi zihniyet değişmesinden davranış değişmesine doğru olduğu gibi, bazan davranış değişmesinden tavır değişmesine doğru olmaktadır. Bu türlü değişme genellikle mecburî kültür değişmesi meydana getirmek isteyen devlet idarecilerinin başvurdukları bir yoldur. Türkiye de bunun en açık örneği kanunları değiştirmek suretiyle yeni bir örf ve âdet sistemi yaratmanın denenmesi olmuştur. Batılı ülkelerden kanun tercüme ederek bir hukuk sistemi meydana getirme teşebbüsü İmparatorluğun son devrinde başlamış, Cumhuriyette bütün hızıyla devam etmiştir. Bu kanunların Türkiye nin kültürel bünyesinde ne gibi değişmelere yol açtığına dair hiçbir araştırma yapılmış değildir. Belki de bunların inkılâp kanunları sayılması dolayısıyla, üzerinde söz edilmesinin açabileceği tehlike araştırma ve tartışmayı engelleyici bir faktör olmaktadır. Şurası muhakkak ki, Batılı bir ülkenin her şeyi gibi kanunları da Batılı olur düşüncesi hukuk sistemimize hâkim olmuş bulunmaktadır. Bunlardan sonra da yapılacak her türlü tedvin codificationin Batılı modellerden iktibas edileceği anlaşılmaktadır. 13. Batı teknolojisinin büyük bir süratle girdiği ve yayıldığı, Batı âdetlerinin, kanunlarının hâkim olduğu Türkiye de, Batı kültürünün değerleri ne dereceye kadar yerleşmiştir? Başka bir ifade ile, manevî kültür bakımından nasıl bir değişme içinde bulunuyoruz? Bu sorunun cevabı konusunda çeşitli görüşlerin ortaya çıkmasını tabiî karşılamalıyız. Manevî kültür kolayca müşahede ve teşhis edilemeyen değerleri, inançları, düşünce tarzlarını ihtiva eder. Bunlar bazan o kadar derinde yer etmişlerdir ki, bizzat o kültürün sahibi olan kimseler bile farkında olmaz. Herhangi bir kültürün tipik bir mensubuna şu işi niçin bu şekilde yapıyorsunuz? veya şu olay karşısında niçin bu şekilde davranıyorsunuz? diye sorarsanız, bunun cevabını o da kolay kolay veremez. İşte sosyal ilim nosyonu bulunmayan pekçok yarı-aydının yerli kültüre karşı çıkmasının başlıca sebeplerinden biri budur Sebebi anlatılmadığına göre, körü körüne saplanılan birtakım inanç ve âdetlerle karşı karşıyayız demektir. Kısacası, manevî kültürdeki değişmelerin takip edilmesi son derecede zordur. Bu değişmeler basit anket cevaplarına bakarak tespit edilemez, çünkü değerlerle ilgili cevaplar çok defa cevap verenin şahsiyetine âdeta toplu iğne ile iliştirilmiş yaftalar gibi, çok dıştan ve çok sathî olmaktadır; bunlar genellikle ezbere söylenen sözlerdir. Bu yüzden değer değişmelerinin doğrudan doğruya verilen beyanlardan çok, çeşitli vesilelerle bu değerlerin ortaya çıkması beklenen durumlara bakılarak takip edilebilir. Meselâ bizim ülkemizde Batı demokrasilerine ait sistemleri en önde müdafaa eder görünen birçok kimsenin hayatlarının sonuna kadar eski alışkanlıklarının dışına bir adım çıkamayışlarını biliyoruz. Bu noktada karşılaştığımız ikinci bir güçlük de, Batı kültüründen bize gelen değerlerin neler olduğunu tesbit etmekte çıkıyor. Hararetli Batı taraftarları iyi ve güzel bildikleri her şeyin Batı kaynaklı olduğunu söylemekte tereddüt etmiyorlar. Tabiatiyle bunların karşısında bütün felâketlerin Batı dan geldiğini söyleyenler de yok değildir. Biz şimdi burada birtakım değerlerin Batı köklü mü yoksa Türk-İslâm kültüründe zaten mevcut olan şeyler midir şeklindeki tartışmalara girmek istemiyoruz, çünkü bunların şu anda kökleri nerede olursa olsun, bizim dışımızda bulunduğunu herkes kabul ediyor. Demokrasi, bu değerlerden biridir. İlim, sanat, sağlık, fazilet, ilh. birer değerdir. Eğer bunlar Batı nın değerleri ise, Batılılaşma hareketlerimiz bu değerlerin kazanılması konusunda hiç başarılı olamamıştır. Aynı şeyler bizim eski medeniyetimizin birer değeri ise, yine biz onlardan uzak kalmış bulunuyoruz. Müesseseleri kopye etmek yoluyla kültür değişmesinin hem çok ağır, hem de çok pahalı bir yol olduğunu gösteren iyi örnek siyasî rejim değişmeleridir. İkinci Dünya Savaşı ndan sonra Batılı demokrasilerin modellerine intibak etmeye çalışan ülkelerin hiçbirinde bu modeller başarılı olamamış, daha doğrusu kültürün bütününü kendi yönünde değiştirerek onlarla birlikte kararlı bir denge içine girememiştir. Bugün bunlardan sadece Hindistan, Türkiye ve Yunanistan demokrasiyi devam ettirecek gibi görünmektedirler, fakat her üçünde de anarşi ve despotizmin kısa fasılalarla birbirini takip ettiğine şahit oluyoruz. Sosyalist rejimlerin birer değer sistemi olarak kültüre ne ölçüde mal olduğu meselesi büsbütün karışıklıktır; buralarda sosyalizmin daha ziyade azınlık iktidarlarına meşruiyet sağlamak üzere kullanıldığı anlaşılmaktadır. 14. Belki de Batı kültürünün özlenen taraflarıyla iktibas edilmesindeki büyük güçlükler yüzündendir ki Batılılaşma ile modernleşme için tutulacak yol konusunda ise değişik görüşler geliştirilmiş bulunuyor. Sadece Türkiye de değil, Batılılaşmakta olan bütün memleketlerde Batı ya karşı mukavemet başlamış, her yerde milliyetçilik hareketleri modernleşmeyi Batılılaşmadan ayırma fikri ile büyük kuvvet kazanmıştır. Milliyetçilik başlangıçta bir siyasî istiklâl hareketi olarak çıkmakla birlikte, bağımsızlığın kazanılmasıyla birlikte bir millî kültür hareketi hâline gelmiş bulunuyor. Milliyetçilikle millî kültür kavramları çok yakın şeyler olduğu için, milliyetçilerin kültür anlayışlarını ana hatlarıyla belirtmekte fayda görüyorum. a. Milliyetçiler millî tarih içinde yeri olmayan kültür unsurlarının ve değerlerinin millî kültür içinde sayılmasına taraftar görünmüyorlar. Bu görüşe istisna olarak sadece teknolojiyi kabul ediyorlar. Tarihî değerler hem zamanın çetin imtihanından geçmiş, hem de millî kültürün diğer unsurlarıyla ahenkli bir bütün teşkil edecek şekilde asimile olmuştur. Bu yüzden, birçok Batılı kültür unsurları Türkiye ye girmiş olsa bile bunların yerleşmiş veya yerleşmeye namzet olduğunu söylemek pek zordur. b. Milliyetçiler teknolojik değişmenin mutlaka kendisiyle birlikte değer değişmeleri de getireceği, böylece teknolojisini aldığımız ülkelerin kültürlerini de alacağımız fikrini kabul etmiyorlar. Onlara göre teknolojik değişme ile kültür değişmesi arasında önemli ilişkiler bulunmakla birlikte, bu ikisi aynı şey değildir. Netekim teknolojik bakımdan geri bir ülkede çok rafine bir kültürün geliştirilmiş olması, teknolojisi çok ileri bir ülkede ise kaba bir kültürün hâkim olabilmesi, iki tip gelişmenin paralel olmadığını göstermektedir. Ayrıca, birçoklarının zannettiği gibi önce zihniyetin arkasından teknolojinin değiştiği de doğru değildir. Bazı ülkeler yabancı bir kültürün manevî değerlerini iktibas ettikleri hâlde teknolojisine tamamen yabancı kalmışlar, teknoloji iktibas edenler ise manevî kültüre yabancı kalmışlardır. c. Milliyetçiler Batı medeniyeti dışındaki toplumları kabaca bir terimle Batı-dışı veya Batılı-olmayan diye ayırıp hepsini Batı karşısında aynı kategoriye sokan düşüncenin karşısındadırlar. Batı kültürüne yabancı olmak bakımından bu toplumlar arasında önemli bir benzerlik bulunabilir, ama meselâ Tanzanya ile Türkiye yi bir tutarak her ikisinin modernleşme problemini aynı çerçevede ele almak çok yanlış olur. Gelişmiş bir toplum yapısı, kuvvetli bir kültürel geleneği, yüzlerce yıllık müesseseleri bulunan bir memleket bütün bunlardan mahrum olan ve sadece siyasî istiklâli bulunan sömürge ülkeleriyle bir tutulamaz. İşte milliyetçiler bu düşünceden hareket ediyor ve toptan Batılılaşma hareketinin hem fikir olarak, hem neticesinin çıkmaz olduğunu ileri sürüyorlar. 15. Milliyetçiliğin en belirgin tarafı, millete onu başkalarından ayırt eden bir hüviyet verme gayreti olmuştur. Bu yüzden milliyetçilerin Türkiye de bir millî kültür yaratma ve geliştirme gayretleri Batı ya benzemekten ziyade, yerli olan unsurlar üzerinde durmak şeklinde olmuştur. Fakat yerli unsurların aynı zamanda tarihî unsurlar olması ve Türkiye nin yakın zamanda bu tarih çizgisi üzerinde devam etmekte kendisi için tehlike görmesi onu millî kültür anlayışında ikileşmeye götürmüştür. Cumhuriyet kendini İmparatorluğun, yani tarihin bir antitezi olarak gördüğü için geleneksel kültüre bazan yabancı, bazan düşman bir tavır takındı. Cumhuriyetçiler aynı zamanda hareketli birer milliyetçi olarak Türkiye de millî bir kültür kurma ve bunu çağdaş Batı ülkelerinin kültürleri seviyesinden daha yükseğe çıkarma azminde idiler. Geleneksiz bir kültür olamazdı, ama geleneği devam ettirmek kendi varlıklarını inkâr etmek gibi görünüyordu. Bu yüzden Batı kültürü ile Türk kültürünün kök itibariyle aynı olduğunu, böylelikle Batı kültürünü almakla kendi özümüze dönmüş olduğumuz söylemeye kadar varan yorumlara başvurdular. Türk milliyetçiliği Cumhuriyetin yerleşmesinden ve yakın tarihin artık siyasî bir gaile teşkil edemeyecek kadar uzakta kalmasından sonra yeni bir istikamet tutturdu. Tarihimizde Batı tipi demokrasinin girişiyle aynı zamana rastlayan bu yeni milliyetçilik akımı artık tarihî ve tarihî kültürü korkulacak değil, faydalanılacak bir kaynak olarak görmüştür. Bu yeni milliyetçilik akımına katılmayıp da eski anlayışı sürdüren, yani Türk kültürünün Batı kültürü olması gerektiğini söyleyen inkılâpçı milliyetçiler ise günümüzde sosyalist akıma iltihak etmiş bulunuyorlar. 16. İki milliyetçilik anlayışının Türk kültürü üzerindeki çalışmaları da birbirinden çok ayrı yollar tutturmuştur. Örnek olarak söylersek, fikir ve sanat hayatımızı düzenlemek üzere Eski Yunan ve Lâtin eserlerini Türkçe ye çevirerek yayınlama faaliyeti birinci tip anlayışın, Türk klâsiklerini yayınlamak ise ikinci tip anlayışın eseri olmuştur. Batı nın ilim eserlerini Türkçe ye aktarmanın zarureti her iki grup tarafından da kabul edilmiş, ama kültür eserleri konusunda anlayışlar çok farklar göstermiştir. Bu ayrılık gitgide şiddetlenerek devam etmektedir. Kültürün en büyük meselesi kendini devam ettirmek, yani kendini taşıyan ve geliştiren insanlara sahip olmaktır. Bu bakımdan farklı kültür anlayışlarına sahip bulunan gruplar asıl kavgayı yeni nesillerin hangi kültürle yetiştirileceği konusunda verirler. Bizde yabancı kültür ve millî kültür mücadelesi bütün şiddetiyle bu sahada sürmektedir. İnkılâpçılar ve sonra onların bir devamı olan bugünün devrimcileri, yeni nesilleri tarihi 1923 le başlayan bir milletin Batı yı model edinmek zorunda bulunan çocukları olarak gördüler ve öylece yetiştirmeye çalıştılar. Kapitalist Batı dünyasına karşı bütün nefretlerine rağmen, Marksistler de Batıcı dırlar; zaten onların çıkışı Batı kültürü içinde bu kültüre yine Batı nın bir reaksiyonu olmuştur. Böylece Batı dan ayrı, Türk e mahsus bir kültür kurma iddiası sadece milliyetçilere kalmıştır. İnkılâpçılar Batı kültürünü yerleştirebilmek için geleneksel kültürün ortadan kalkmasını şart görmüşler, bütün eğitim programlarını bu anlayışa göre ayarlamışlardır. Burada kullanılan başlıca yollardan biri de, dilde süratli değişmeler yaparak geleneksel kültürün asıl kuvvetli tarafını teşkil eden sözlü ve yazılı kaynakları millet hayatının dışında bırakmak olmuştur. Milliyetçilerin millî kültüre dayalı bir eğitim sistemi kurabilmek üzere yaptıkları en önemli teşebbüs ders kitaplarını Türk kültürü esasına göre yeniden düzenlemeleridir. Bu düzenleme ile Cumhuriyetin başlangıcından Atatürk ün ölüm tarihi olan 1938 e kadar eğitime hâkim olan milliyetçi görüşe dönülmüş, ayrıca o devrin eksik ve yanlış bazı noktaları da düzeltilmiş oluyordu. Siyasî iktidarın el değiştirmesi ile bu uygulama tekrar kozmopolit, Batıcı, bir dereceye kadar da Marksist bir eğitim anlayışı yönünde tamamen değiştirileceğe benzemektedir. Netekim şimdiden Türk tarihinin Cumhuriyetten önceki kısmı hükümet tarafından öğretim-dışı bırakılmış, Atatürk ten önceki Türk tarihi ve Türk büyükleri millet içinde bozgunculuğa sebep olan birer unsur olarak ilân edilmiştir. 17. Türk millî kültürü yakın zamanlara kadar herhangi bir resmî desteğe sahip bulunmadığı, bütün değişmeler kendi aleyhine cereyan ettiği hâlde, olağanüstü bir canlılıkla ayakta kalmayı başarmıştır. Bu arada zayıflayan, gerileyen, belki kaybolmaya yüz tutan unsurlara da rastlanabilir. Böyle bir tabiat laboratuvarı, millî kültür davasını ilmî temellere oturtmak isteyenler için bulunmaz bir fırsattır. Böylece kültürün zayıf ve kuvvetli, sert ve yumuşak noktalarının tesbit edilmesi ve gerekli görülen değişmelerin nasıl mümkün olabileceğinin görülmesi oldukça kolaylaşır. Meselâ Türk müziği en şiddetli bastırma tedbirlerine rağmen ayakta kalmış, üstelik kendini geliştirmiş ve yenilemiş bulunuyor. Birçok elsanatları bugün tekrar aranır hâle gelmiş, vaktiyle onları ihmal edenlerin çok büyük hatalar işledikleri kanaati yerleşmiştir. Dinî inançlar ve bunlarla ilgili uygulamaların uzun baskı devirlerinde ortaya çıkmamakla birlikte demokratik hak ve hürriyetlerin yeniden belirmesiyle tekrar bütün canlılığıyla yaşadığı görülmüştür. 18. Bu canlılık millî kültür taraftarlarının başlıca dayanaklarından biridir. Milliyetçiler yaşama kabiliyeti olduğunu en çetin imtihanlarla isbat etmiş bir kültürü geliştirme iddiasındadırlar. Ancak burada medeniyet, yahut daha basit bir ifadeyle teknoloji, ile kültür arasındaki münâsebetler, onları Batı karşısında belli bazı tavırlar almaya zorlamaktadır. Teknoloji kültürün temel vasıtasıdır, bu bakımdan ileri bir kültür ileri bir teknolojiden uzak kalamaz. Şu hâlde, a. Millî kültürün geliştirilmesinde Batı ile olan münâsebetlerin kısılmasına değil, genişletilmesine ihtiyaç vardır. Yerli kültürün bütün zenginliklerine rağmen eski formları ve eski muhtevası içinde olduğu gibi kalması, onun çağdaş gelişmelere ayak uyduramayışından ileri gelmiştir. Dünyanın en zengin halk danslarına sahip olmamıza rağmen bunları milletlerarası değer halinde ortaya koyacak koreograflarımız yoktur. Türk müziği yakın zamanda Sadettin Arel gibi Batı bilgileriyle mücehhez birine kavuşmasaydı yine ayakta kalır, ama bugünkü gelişmesini gösteremezdi. b. Kültürün millî olma derecesi onun yaygınlık derecesine de bağlıdır. Hâlbuki modern teknolojinin imkânlarından faydalanmadıkça hiçbir kültürü bir memleketin her tarafına yaymak mümkün değildir. c. Millî kültürü kurmak ve geliştirmek bakımından birçok Batılı ülkenin bizden çok ilerde, yani başarılı olduğu muhakkaktır. Bu ülkelerin tecrübeleri Türkiye de millî kültür çalışmaları için daima kıymetli birer rehber olacak niteliktedir. d. Batı kültürünün memleketimizde aynen yerleştirilmesine çalışmak hem yersiz hem de neticesiz bir gayret olur. Fakat bizim yabancı kültürlerden de, özellikle Batılı kültürlerden, doğrudan doğruya taklid etmemiz gereken unsurların daima bulunabileceği hatırdan çıkarılmamalıdır. Bugünkü toplumumuzda yerleştirmeyi istediğimiz pek çok şey var ki, bunların örneklerini Batı da görüyoruz. Aynı değerlerin bizim geçmişimizde zaten mevcut olduğunu söyleyenler çıkabilir, bunların iddiaları doğru da olabilir. Fakat unutulmayalım ki her kültür çevresindeki maddî medeniyete uymak zorundadır ve çağdaş bir kültürün çağdaş medeniyetteki örneklerden faydalanması hem daha kolay, hem daha verimli bir yol olur. e. Kültürlerin alışverişle zenginleştiklerini, izole kalan kültürlerin kısırlaştıklarını unutmamalıyız. Bu bakımdan Batı kültürü ile temaslarımızın bize büyük faydalar sağlayacağını söyleyebiliriz. 19. Milliyetçilerin en çok dikkat etmesi gereken bir hassas denge noktası durağan bir muhafazakârlıkla milliyetçiliğin birbirine karıştığı yerdir. Milliyetçiliğin tarihî değerlere büyük önem vermesi, özellikle modern çağın değerleri bu eski değerlere göre insanı tatminden çok uzak kaldığı zamanlarda, onları kolayca aldatabilir. Milliyetçilik kendi içine kıvrılmış kapalı bir sistem değildir, kendini devamlı yenilemek zorundadır. Geçmişte kullanılan bir sanat formunun, büyük kıymet verilen bir fikir veya edebiyat eserinin, bir kıyafetin, vs. insanları her zaman mekânda aynı derecede tatmin etmesi beklenemez. Eskiye devamlı bir şeyler katarak onu her an yenilemediğiniz takdirde, tıpkı bir müzede yaşayan insanlara benzeriz. Müzeler güzeldir, ama hayatın dışında şeylerdir. 20. Kültürler daima muhafazakâr temayüllüdür, öyle olmaları da çok tabiîdir. Süreklilik ve az değişme kültürün âdeta bir hedefidir. Bu yüzden yeni gelen unsurlar birdenbire kabul edilmez, uzunca bir müddet ferdî alışkanlıklar ve daha sonra grup âdeti olarak kalır, daha sonra kültür sahasında ikiliklerin görülmesi pek tabiîdir. Türkiye de Batı ile temasların çok arttığı son yüzyıl içinde bu türlü ikileşmeler çok görülmüştür ve hâlen de mevcuttur. Bunların millî kültür davası açısından iki önemli neticesi görülmektedir. Birincisi, kültürde ve dolayısıyla toplumda ahengin, bütünlüğün bozulmasına yol açmaktadır. İkincisi, millî kültürün kısır bir çelişme içinde durağan kalmasına sebep olmaktadır. Geçmişte Türk-Batı ikileşmeleri devlet gücüyle Batı kültürü lehinde hâlledilmeye çalışıldı. Bu türlü mecburî değişmelerin yarattığı sıkıntıları hepimiz biliyoruz. Fakat serbest kültür değişmesi sahasında doğru hükmü verecek olanlar iktidarın sahipleri değil, kültür adamları olmalıdır. Şu anda Türk aydınları arasında bir Türk müziği-Batı müziği, Türk güzel sanatları-Batı güzel sanatları, vs. tartışması sürüp gitmektedir. Yakın zamana kadar şiirde de aynı tartışma vardı. Realiteye bakacak olursak, Türkiye de her iki müzik de yaşamaktadır ve bunların birini tercih edip öbürünü atmak için hiçbir estetik, ilmî veya siyasî sebep ve zaruret yoktur. Şu anda birtakım Türk bestecilerinin Batı formları içinde müzik yapmaları, birtakım saz ustalarının bunları icra etmesi, bu insanları ve yaptıkları işi Türk kültürünün dışında tutmamızı gerektirmez. Türkler aruz kalıplarını başka kültürden aldıkları hâlde aruzla yazan Türk şairleri elbette millî kültürümüze dahildirler; netekim roman yazan Türkler i de kendi kültürümüzün insanları olarak sayıyoruz. 21. Meseleye çok geniş bir perspektiften bakacak olursak, millî kültür davasını Batılılaşma nın bir gereği sayabiliriz. Çünkü bizim örnek aldığımız Batı ülkeleri millî kültür esasına göre kurulmuşlardır; kültür sahasındaki faaliyetlerinin büyük bir kısmı da yeni nesilleri bu kültürün temel kıymetleriyle yetiştirmektir. O kadar ki, bu ülkelerde bütün ilk ve orta tahsilin ana gayesi topluma yeni giren büyük kitlelere ortak değerler vererek bir şekil kazandırmak, kısacası iyi insan ve iyi vatandaş yetiştirmektir. Bu değerlerin tesbiti, işlenmesi ve aşılanması ise yüksek seviyede eğitim ve ihtisas görmüş seçkin gruplara düşen bir vazifedir. İşte Batı daki kültür hayatının bu karakteristiğine dikkat edilecek olsaydı, Batıcılık ve Türkçülük arasındaki tartışmaların çoğunlukla yanlış temele dayanan yersiz çatışmalardan ibaret olduğu Kültürün Önemi​ Büyük Önder Atatürk’e göre “Millet, aynı kültürden insanların oluşturduğu toplumdur”. Demek ki, “milli kültür”, bir devleti ayakta tutan unsurların en önemlisidir. Çünkü, milli kültür oluştuğunda ortaya millet çıkar. Millet ise mutlaka bir devlet oluşturur. Dünya tarihine baktığımızda, milli kültüre sahip olmanın önemi daha iyi anlaşılır. Tarihe gözatıldığında, milli kültüre sahip halkların her türlü zorluğa karşı varlıklarını korudukları görülecektir. İkinci Dünya Savaşı’ndan enkaz halinde çıkmalarına rağmen kısa sürede önemli birer güç haline gelen Almanya ve Japonya bunun en güzel örneğidir. Aynı şekilde, İstiklal Savaşı’nda Türklere yeni zaferler kazandıran, Türk Milletinin Atatürk milliyetçiliği ile tamamlanan milli kültürünün sağlamlığıdır. Milli kültür, milli ve manevi değerlerin öğretildiği eğitim kurumlarında oluşmaya başlar. Eğitim kurumlarında, milli ve manevi değerleri öğrenen gençler ise bu değerlere sahip çıktıkları ölçüde devleti, milli birliği ve beraberliği güçlendirirler. Atatürk’ün sözleri, ortak bir kültür oluşturan eğitimin milli birlik ve beraberlik açısından önemini açıkça ortaya koyar “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırları ne olursa olsun, ilk önce ve herşeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir. Dünyada uluslararası duruma göre böyle bir mücadelenin gerektirdiği manevi unsurlara sahip olmayan kişiler ve bu nitelikte kişilerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur. Çocuklarımızı aynı eğitim derecesinden geçirerek yetiştireceğiz. Kesinlikle bilmeliyiz ki iki parça halinde yaşayan milletler zayıftır, hastadır. Çocuklarımıza vereceğimiz öğrenim sınırı ne olursa olsun onlara esas olarak şunları öğreteceğiz Milletine, Türkiye Devleti’ne, TBMM’ne düşman olanlarlarla mücadele; bu mücadelenin sebep ve vasıtaları ile donatılmayan millet için yaşama hakkı yoktur.” Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt 2, 1952, Türk İnkılap Tarihi Enstitü Yayınları Atatürk, bu sözlerle, alınan eğitimin, mahiyeti her ne olursa olsun, milli değerleri yücelten ve her zaman korunması gerekli unsurlar olarak ön planda tutan bir üsluba sahip olması gerektiğini vurgular. Çünkü, bir devletin sağlam temellere oturması için öncellikle milli birlik ve beraberliğini koruması gerekir. Bir devlet ne kadar gelişmiş olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun eğer ortak bir kültüre sahip değilse parça parça demektir. Böyle bir devlet ise tüm gücünü kaybeder. Milleti oluşturan unsurların en temel noktasında bireyler karşımıza çıkmaktadır. Bireylere milli beraberliğin ne olduğunu öğretmek ve milli şuuru kazandırmak ise ancak eğitimle gerçekleşebilir. Bireylere milleti için çalışmanın önemi öğretilmediği takdirde milli eğitim amacına ulaşmamış olur. Birey devletine ve dolayısıyla milletine faydasız bir insan haline gelir. Atatürk’ün vurguladığı gibi eğitimin mahiyeti ve düzeni her ne olursa olsun, gençler milli şuurun aşılayıcısı olan milli kültürümüzü öğrenecek şekilde eğitilmelidir. Ayrıca, milli kültürün temellerini Büyük Önder Atatürk’ün “İlke ve İnkılapları”nın oluşturduğu gençlere anlatılmalıdır. Eğitim insanlara milli şuurdan başka daha birçok şey kazandırır. İnsanın hayata bakışını, prensiplerini, sanat anlayışını, ideallerini, yaşam şeklini belirler. İnsanların aileleri, dini, Ülkesi, cinsiyeti, yaşam seviyesinin standartları her ne olursa olsun verilen iyi bir eğitimle aradaki tüm farklar bir anda kalkabilir. Böylece insanlar aynı ortak amaçta birleşmiş olurlar. Milli şuur da buna eklendiğinde bireyler tamamen kaliteli, yüksek ahlaklı, devletine bağlı ve faydalı bir hale gelirler. Bir birey için devletine bağlı ve faydalı olmak, kendisinin ve gelecek nesillerin en iyi yaşam standartlarına ulaşmasına katkıda bulunmak demektir. Sonuç olarak, eğitimin amacı, Atatürk ilke ve inkılaplarını kendilerine ilke edinmiş, devletini ve milletini tüm değerlerin üzerinde tutan gençler yetiştirmek olmalıdırMilli Kültürümüzün Korunması ve Geliştirilmesi​ Öncelikle Türk Milli Kültürü denilince neleri anlıyoruz,kısaca bundan söz Milli Kültürü Türklerin tarihi süreç içerindeki toplumsal yapılarını,dini edebi,kültür,dil,sanatlarını, düşünce ve ahlak özelliklerini içerisine alan geniş bir Milli Kültürümüz bizim eskiden kalan adetlerimizdir ve geleneklerimizdir ve onu daima Kültürümüzü oluşturan geleneklerden örf ve adetlerimizden bazıları şunlardıryemeklerimiz,giysilerimiz,oyunlarımız,türkülerimiz ve en önemlisi ise Türk göre,dilini kaybetmiş bir millet milli benliğini,değerini,üzünü, daha doğrusu herşeyini düşünmenin insanların fikir yürütme gibi şansları ile düşünce arasındaki sıkılık milli hissin oluşmasında bir his, ancak o milletin dili ile oluşturabilir. Her millet, ancak kendine özgü bir dil ile milli hislerini kuvvetlendirip gerçeği gören büyük önder AAtatürk Türk dilince son derece önem vermiş, bir çok yabancı kelimenin Türkçe Karşılığını aramış Türkçe diline hak ettiği değeri Kültürürümüzün oluşmasındaki en önemli unsurlardan biride iyi araştırıp Kültürümüzün geliştirilmesi canlı tutulması,topluma ve bizden sonra gelecek nesillere aktarılması için iyi bir eğitim programına ihtiyaç için okullarda Milli Kültürümüzün korunması ve geliştirilmesi için iyi bir eğitim verilmelidir. Sonuç olarak Milli Kimliğimizi ve Milli Kültürümüzü oluşturan tarihimizi dilimizi,ebediyatımızı,el sanatlarımızı geleneklerimiziörf ve adetlerimizi iyi öğrenip bunları hayatımızda uyguluyarak bizden sonraki nesillere sağlıklı bir biçimde Milli Kültürümüzü korumuş Kültürün unsurları ​ - Dil - Din - Eğitim - Ekonomi - Teknoloji - Sosyal Kurumlar - Örf ve Adetler - Değerler ve tutumlar - Estetik sanatlar Grafik ve plastik sanatlar, folklor, müzik, dans, tiyatro - Semboller, Tabular ve Törenler Tam unsurlar burada açıklanmayacaktır. Ancak, bir fikir vermesi bakımından dil ve eğitim unsurları kısaca ele alınacaktır. Dil kültürün aktarılmasında köprü görevi görür ve toplum üyeleri arasında sosyal etkileşimi ve iletişimi sağlar. MİLLİ KÜLTÜR MİLLİ KÜLTÜR Kültür kelimesi Türkçe'ye Fransızca'dan girmiştir. Toprağı sürmek, ürün elde etmek ve onları geliştirmek anlamındadır. Kelime daha sonra insan vücudunu ve ruhunu terbiye etme, sanat ve fikir eserlerini geliştirme anlamlarım da içine alan geniş bir mana kazanmıştır. Kültür maddî ve manevî her şeyi işlemek ve geliştirmek demektir. Millî kültür ise bir millete kimlik kazandıran, diğer milletlerle arasındaki farkı belirlemeye yarayan, tarih boyunca meydana getirilen o millete ait maddî ve manevî değerlerin uyumlu bir bütünüdür. Bir toplumu millet yapan ve onun bütünlüğünü sağlayan millî kültürdür. Tarih bir milletin bütün fertlerinin bilmesi, benimsemesi koruması ve geliştirmesi gereken kültür hazinelerinden biridir. Tarih, milletin geçmişteki varlığı, onun mirası ve bugüne kalan hatırasıdır. Türk Milleti'nin bugün üzerinde yaşadığı topraklar, onu vatan yapmak için şehit olan, koruyan, işleyen atalarımızın, yani tarihindir. Bunların bilinmesi ve korunması her Türk için bir vazifedir. Dil, bir milletin kültürel değerlerinin başında gelir ve bir milletin temelini oluşturur. Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, duygu ve düşünce birliği dil ile gelişir. Kendi milletinin tarih ve kültürünü öğrenmek ve incelemek isteyen her Türk, dilini bilmek zorundadır. Türkiye'de Türkçe bilmeyen hiçbir vatandaş kalmamalıdır. Atatürk, Türkiye için ekonomik kalkınma yanında sosyal ve kültürel kalkınmaya da aynı ölçüde yer verilmesi gerektiğine inanmıştır. Bir milletin haysiyetli bir şekilde varlığını devam ettirmesinde, bir toplumun millî şuura erişmesinde en büyük rolü kültür oynar. Bunu çok iyi bilen Atatürk, "Millî şuurun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz." diyerek millî şuur konusunda ne kadar duyarlı olduğunu ortaya koymuştur . Yine Atatürk, kültür birliğinin bir milleti millet yapan, ona yaşama gücü veren, diğer milletler arasında kişilik kazandıran başlıca unsur olduğunu çok iyi bilmekteydi. Bununla ilgili şu sözleri çok önemlidir "Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti'nin temel direği olarak temin edeceğiz". "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli Türk kahramanlığı ve Türk kültürüdür." Bu sözler, Cumhuriyet Türkiye'sinin millî kültüre dayalı olarak yükselip gelişeceğinin bir ifadesidir. Atatürk, millî kültür konusunda hedeflerin neler olduğunu da şöyle belirtmiştir "Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milleti'nin tarihî bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki milletimin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, yaratıcı zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini ve millî birlik duygusunu sürekli ve her türlü incelemelerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür." Kısaca Milli Kültür Bir toplumu diğer toplumlardan ayıran, geçmişten günümüze aktardığı ortak değerlere milli kültür denir. Açıklama Milli kültür; toplumun diğer toplumlardan farklı kılan ve o topluma has olan kültürel değerlerine verilen isimdir. Milli olması, diğer milletlerden farklı olması ve o milletin kültürlerini yansıtmasıdır. Tanım "Millî kültür, bir millete kimlik kazandıran, diğer milletlerle arasındaki farkı belirlemeye yarayan, tarih boyunca meydana getirilen o millete ait maddî ve manevî değerlerin uyumlu bir bütünüdür. Bir toplumu millet yapan ve onun bütünlüğünü sağlayan millî kültürdür." Tanım "Milli Kültür olarak adlandırılan kültür, bir millete değer kazandıran ve diğer milletler ile arasındaki farkı ortaya koyan, milletler arasındaki konumunu gösteren ve tarih boyunca o millete ait olan her türlü maddi manevi değerlere milli kültür denir." Milli Kültür’e örnek olabilecek değerler neler olabilir? Dil Dini inanç Felsefi görüşler Mimari eserler Sanat eserleri Halk oyunları Müzik Milli Kültür Nedir? / Tanımı – Açıklaması Millî kültür, bir millete kimlik kazandıran, diğer milletlerle arasındaki farkı belirlemeye yarayan, tarih boyunca meydana getirilen o millete ait maddî ve manevî değerlerin uyumlu bir bütünüdür. Bir toplumu millet yapan ve onun bütünlüğünü sağlayan millî kültürdür. Türk Milli Kültürü Türklerin tarihi süreç içerindeki toplumsal yapılarını, dini edebi, kültür, dil, sanatlarını, düşünce ve ahlak özelliklerini içerisine alan geniş bir konudur. Biliyoruz ki Milli Kültürümüz bizim eskiden kalan adetlerimizdir ve geleneklerimizdir ve onu daima yaşatmalıyız. Milli Kültürümüzü oluşturan geleneklerden örf ve adetlerimizden bazıları şunlardır Yemeklerimiz, giysilerimiz, oyunlarımız, türkülerimiz ve en önemlisi ise Türk dilidir. Bana göre, dilini kaybetmiş bir millet milli benliğini, değerini, özünü, daha doğrusu her şeyini kaybetmiştir. Dil düşünmenin amacıdır. Düşünmeyen insanların fikir yürütme gibi şansları yoktur. Dil ile düşünce arasındaki sıkılık milli hissin oluşmasında etkilidir. Millli bir his, ancak o milletin dili ile oluşturabilir. Her millet, ancak kendine özgü bir dil ile milli hislerini kuvvetlendirip yayabilir. Bu gerçeği gören büyük önder Atatürk Türk dilince son derece önem vermiş, bir çok yabancı kelimenin Türkçe karşılığını aramış Türkçe diline hak ettiği değeri göstermiştir. Milli Kültürürümüzün oluşmasındaki en önemli unsurlardan biri de tarihtir. Tarihimizi iyi araştırıp öğrenmeliyiz. Milli Kültürümüzün geliştirilmesi canlı tutulması,topluma ve bizden sonra gelecek nesillere aktarılması için iyi bir eğitim programına ihtiyaç vardır. Bunun için okullarda Milli Kültürümüzün korunması ve geliştirilmesi için iyi bir eğitim verilmelidir. Sonuç olarak Milli Kimliğimizi ve Milli Kültürümüzü oluşturan tarihimizi dilimizi, ebediyatımızı, el sanatlarımızı geleneklerimizi, örf ve adetlerimizi iyi öğrenip bunları hayatımızda uyguluyarak bizden sonraki nesillere sağlıklı bir biçimde aktarabilmeliyiz. Böylece Milli Kültürümüzü korumuş oluruz. Milli değerlerimizin korunması için neler yapılabilir? Milli değerlerimiz nelerdir? Milli kültür değerlerimiz korumamız için üzerimizde düşen görevler nelerdir? Milli değerlerimizi korumak konulu araştırma Değerlerimizin Korunması İçin Neler Yapılabilir?Ülkelerin ve milletlerin ayakta kalabilmeleri, yaşamlarını sürdürebilmeleri için çeşitli koşulların yerine getirilmesi gerekir. Bu koşullardan en önemlisi milli değerler etrafında bütünleşebilmek ve bu değerleri koruyabilmektir. Çünkü milli değerler, bireylerin ülkeye olan aidiyetini yani bağlılığını kuvvetlendirir. Bu nedenle hem her birey, hem de devlet kurumları, milli değerlerimizin korunması için neler yapılabilir sorusuna cevap değerlerimizin korunması için yapılabilecekleri sıralamadan önce, “milli değerler” ifadesinden ne anlamamız gerektiğine değinelim. Kısaca, bir ulusun büyük kısmı tarafından benimsenmiş her türlü bayrak, vatan, kültürel değerler vb. değeri “milli değer” olarak kabul edebiliriz. Bizler tarafından milli değerlerimizin korunması için neler yapılabilir bir göz atalım.» Vatan toprakları en önemli milli değerlerimizdendir ve bu toprakları korumak için elimizden geleni yapmalıyız. İyi vatandaş olmalı, güvenlik güçlerimize yardımcı olmalıyız.» Bayrağımız da milli değerlerimizin başında gelir. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal’in söylediği gibi “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır”. İşimiz her ne ise onu en iyi yaparak bayrağımızı dünya üzerinde yüceltmeliyiz. Bu sayede ona kimse el uzatamaz. Bu görev şu anda bizim için öğrencilik olduğuna göre, en iyi öğrenci olmaya gayret göstermeliyiz.» Ülkemizin doğası milli değerimizdir, bu doğayı korumaya çalışmalıyız. Herkes bir ağaç dikse ülkemizin doğası korunur.» Güzel Türkçemiz en önemli milli değerlerimiz arasındadır. Türkçemizi sade ve düzgün kullanmalı, yabancı kelimeler ile kirletmemeliyiz.» Ülkemizdeki güzellikler milli kültür değerlerimizdendir. Ülkemize turist de çeken bu güzellikleri korumak için çalışmalıyız. Çevremizi kirletmemeli ve bilinçsiz yapılaşma ile nehirlerimizin göllerimizin yok olmasına izin vermemeliyiz.» Atalarımızın bize emanet ettiği tarihi eserler de milli değerlerimizdendir. Bu tarihi eserleri korumalı, yok olmasına, ya da yıpratılmasına izin vermemeliyiz. Örneğin Peri Bacalarının duvarlarını zedeleyen bir kişiyi şikayet etmeliyiz.» Tarihimizdeki şanlı kişiler milli değerlerimizdendir. Başta ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere diğer Türk Büyüklerinin de hayatlarını öğrenmeli ve onları kendimize örnek almalıyız. Onlara yapılacak her türlü hakaret ve aşağılamanın karşısında durmalıyız.» Milli gün ve milli bayramlar da hiç şüphesiz milli değerlerimizdendir. Bu günlerde anma ve kutlama yaparak atalarımızın bizim için yaptıkları fedakarlıkları hatırlamalıyız. Bu günleri unutmamak, milli değerimizi korumak için mücadele etmek demektir.» Halk arasında söylenen mani, türkü, deyiş gibi kültürel değerlerimiz de milli değerlerimiz arasındadır. Bu mani, türkü ve deyişleri günlük hayatımızda kullanarak unutulmasına müsaade etmezsek milli değerlerimize sahip çıkmış oluruz.» Okullarımız, hastanelerimiz gibi hepimizin ortak kullandığı alanlar da milli değerlerimiz olarak kabul edilebilir. Buraları temiz ve düzenli kullanmalı, buralara asla zarar vermemeliyiz.*** Milli Değerlerimizin Korunması İçin Neler Yapılabilir? konulu araştırma yazısı hakkında söylemek istediklerinizi aşağıdaki yorum alanına yazabilirsiniz. Türkçe Ders Kitabı Cevapları ☺️ BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!

milli kültür değerlerimizin korunması için neler yapılabilir