cash. Meditasyon zihni serbest bırakma ve onu düşüncelerden arındırma tekniğidir. Birçok meditasyon türü bulunmaktadır. Yürüyüş meditasyonu da en etkili türlerden biridir. Peki meditasyon türleri arasında yer alan, yürüyüş meditasyonu size ne gibi katkılar sağlar? Aklınızı da nefes izleme teknikleri ile bir yerde oturarak düşünce yoğunluğundan muaf tutabilirsiniz. Peki bunu oturarak yapabiliyoruz ancak yürürken bunu yapabilir miyiz? Aslında, yürüme beden için olduğu kadar zihin için de harika bir egzersizdir. Yürümek zihnin rahatlamasına ve düşünceleri temizlemesine yardımcı olur. Yürürken, farkında olmadan meditasyon yapıyoruz. Yürüyüş Meditasyonu Yapmak İçin 5 Adım Kullanıldıkça Kendini Geliştiren Organ; Beyin >> Yürüyüş meditasyonu yaparak, günlük hayatın sıkıntılarından sorunlarından biraz daha uzaklaşabilirsiniz. Hatta başarılı insanlar ile yapılan röportajlarda, bazı önemli kararları almak için yürüyüş meditasyonu yaptıklarını belirtmişlerdir. Hareket eden beden, oksijen ile açılmaya başlar. Bedeniniz gibi düşünceleriniz de hızlanmaya, aynı zamanda genişlemeye başlar. Bu nedenle önemli bir konudur. Peki yürüyüş meditasyonunu nasıl yaparsınız? Burada bahsedeceğimiz çok kısa aynı zamanda etkili 5 adım ile kendi meditasyonunuzu şekillendirebilirsiniz. Ne kadar yürüyeceğinizi belirleyin. Bir zaman dilimi belirleyin. Saatlerce yürümenize gerek yok. Gününüzün belirli bir bölümünde kendinizi ayarlayabilirsiniz. Yarım saatlik bir yürüyüşle başlayın. Gün boyunca yoğun düşüncelerden kurtulun ve zihninizi yürüyüşe uyarlayın. Vücudunuzu rahatlatın. Yürümeden önce basit gevşeme hareketleri yaparak vücudunuzu hazırlayın. Basit ısınma hareketleri yapın. Sonra da hafif bir tempo tutturabilirsiniz. Bu süreç içerisinde kafanızdaki sorunlardan uzaklaşmak için kendinize şans verin. Doğru Kararlar Vermek İçin Düşmanınızı Tanıyın >> Zihninizi zorlamayacak yerleri seçin. Bu yüzden doğa yürüyüşleri harikadır. Doğa yürüyüşünde, zihninizi güzelliklerle dolduruyorsunuz. Tabii ki temiz hava da size bonus olarak dönüyor. Aklınızı sadece yürüyüş ve doğa için verin. Birçoğumuz yürürken günlük sorunları ve sorunları düşünüyoruz. Ancak meditasyon yürüyüşünün ana amacı zihni boşaltmak ve arındırmaktır. Bir işiniz hakkında karar vermek için de aynı meditasyonu uygulayabilirsiniz. Ancak arınmak, rahatlamak istiyorsanız kendinizi doğaya bırakmanız çok daha iyi olacaktır. Aynı anda ikisini birlikte yapmaya çalışmayın. Zorlamayın. Eğer zihninizi bir şeye zorlarsanız başarılı olamazsınız. Bunun yerine zamanı uzatmaya çalışın. Her gün bu yürüyüşlere çıktığınızda kolayca meditasyona başlayacaksınız. Huzurlu bir yaşam için zihninizi gereksiz yere zorlamayın. Meditasyon için bakış açınızı değiştirmeniz şart. Araştırmaya göre, psikolojik sorunlardan muzdarip insanlar için yürümek büyük bir fayda. Olumlu düşüncelerinizi açığa çıkartır. Yürüyüş mutluluk hormonunun salgılanmasını tetikleyebilir. Derin Konsantrasyon Nedir? >>
Kur’ân-ı Kerîm, bizleri güzel ve düzgün ifâdeler kullanmaya dâvet etmektedir. İnsanlara “kavl-i hasen” el-Bakara, 83; el-İsrâ, 53 yani en güzel sözü söylemeyi Kerîm anne-babaya karşı “öf” bile deme, onlara; قَوْلاً كَرِيماً kavlen kerîmâ el-İsrâ, 23. yani ikramkâr ve iltifatkâr söz söyle, buyurmaktadır. Fakir-fukarâya, muhtaç ve mahrumlara verecek bir şey bulamıyorsan, hiç olmazsa onlara karşı,قَوْلاً مَيْسُوراً kavlen meysûrâ el-İsrâ, 28. yani gönül alıcı, rûhu dinlendirici, tesellî edici bir söz söyle, buyurulur. Başa kakmak ve gönül incitmek sûretiyle ecri zâyî edilen bir sadakadansa قَوْلٌ مَعْرُوفٌ kavlün ma’rûfun el-Bakara, 263. yani tatlı bir söz daha hayırlıdır, buyuruyor. Kanadı kırık bir kuş gibi himâyeye muhtaç yetimlere, yakın akrabâya, yoksullara karşı yine قَوْلاً مَعْرُوفاً kavlen ma’rûfâ en-Nisâ 5, 8. yani güzel söz ve tatlı dille konuş, buyuruyor. YERİNDE VE UYGUN SÖZ SÖYLEMEK Kalbinde mânevî hastalık bulunan kimselere karşı herhangi bir töhmete, fitneye veya yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için yine قَوْلاً مَعْرُوفاً kavlen ma’rûfâ el-Ahzâb, 32. yani yerinde ve uygun bir söz söyleyin, buyuruyor. Zâlimlerin kalbini yumuşatmak içinقَوْلاً لَيِّناً kavlen leyyinâ Tâhâ, 44. yani yumuşak söz söyleyin, buyuruyor. Tebliğde sert ve haşin hitapların, menfî bir tesir hâsıl edeceğini telkîn ediyor. Bu yüzden tatlı dille, güler yüzle, nefret ettirmeden, bilâkis müjdeleyen ve muhabbeti artıran bir üslûb ile konuşmayı öğütlüyor. Yine tebliğ esnâsında قَوْلاً بَلِيغاً kavlen belîgâ en-Nisâ, 63. yani gönüllere işleyecek tesirli ve belîğ bir söz söyleyin, buyuruyor. Böylece sözümüzün tesirli olabilmesi ve gönüllere ulaşabilmesi için kalpten gelmesi gerektiğini, aksi hâlde sırf dilden çıkan ifâdelerin bir kulaktan girip diğerinden çıkacağını telkîn ediyor. Tıpkı kaldırım kenarlarında açan çiçekler gibi, gönülden gelmeyen sözlerin de tesir bakımından gayet kısa ömürlü olacağını ihtâr ediyor. TEBLİĞ VE İRŞAD ETMENİN ÜSLUBU Ayrıca tebliğ veya irşâdın sıradan sözlerle değil; belîğ yani rûha tesir edecek, güzel, hikmetli, edebî ve titizlikle seçilmiş özlü ifâdelerle yapılması da ilâhî emirler cümlesindendir. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur “Rasûlüm! Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle dâvet et!..”en-Nahl, 125 Ruhlar hikmete meclûbdur. Hikmetli söz, rûhun gıdâsıdır. Hazret-i Ali buyurur ki “Nükteli ve hikmetli söz ve davranışlarla ruhlarınızı dinlendirin. Zira bedenlerin yorulduğu gibi ruhlar da yorulur.” Yani mü’minin dili, ilâhî hakîkatlerin bediî ve rûhânî güzelliklerini sergileyen bir hikmet pınarı olmalıdır. Yine Kur’ân-ı Kerîm, kendimiz için doğruluk, adâlet ve hakkâniyetle muâmele görmek istiyorsak, işlerimizin ve hâllerimizin düzelip Allâh’ın bizi affetmesini diliyorsak, bizim de her hususta doğru, samimî, âdil ve hak-şinas olmamızı emrederekقَوْلاً سَدِيداً kavlen sedîdâ en-Nisâ, 9; el-Ahzâb, 70. yani doğru söz söyleyin, buyuruyor. Nitekim doğru sözlü olmak ve hiç kimseyi aslâ aldatmamak, müslümanlığımızın olmazsa olmaz bir şartıdır. Müslüman, acı da olsa, kendi aleyhine bile olsa, doğruyu söyler. Nitekim Allah Rasûlü şakalarında bile hakîkat dışı bir ifâde kullanmamışlardır. Zira O’nun doğruluk şuuru öyle bir kalbî rikkat hâline gelmişti ki bir kadının çocuğunu çağırırken “−Gel bak sana ne vereceğim!” demesi üzerine hemen kadına, ona ne vereceğini sormuş, kadın da birkaç hurma vereceğini söyleyince “−Şâyet ona bir şey vermeyecek olsaydın, sana bir yalan günâhı yazılırdı.” buyurmuşlardır. Ebû Dâvud, Edeb, 80/4991; Ahmed, III, 447 İşte hidâyet rehberimiz Kur’ân-ı Kerîm nice âyetiyle biz mü’minleri doğru, düzgün, münâsip, yumuşak ve tatlı ifâdelerle konuşmaya dâvet etmekte, bunların zıddı olan konuşmalardan da sakındırmaktadır. KUR’ÂN’IN MEN ETTİĞİ KONUŞMALAR Kur’ân-ı Kerîm, şirk ve küfür ehlinin hakîkat dışı ifâdelerinin, vebâli çok büyük söz el-İsrâ, 40., boş söz er-Ra’d, 33.ve tenâkuz dolu sözez-Zâriyât, 8. olduğunu bildirir. Başta şirk, nifak ve küfür gibi Allâh’a karşı irtikâb edilenler olmak üzere her türlü yalan sözü el-Hac, 30. de şiddetle yasaklar. Bu cümleden olarak yalancı şâhitlik yapanlara Kur’ân’ın tehdîdi gerçekten pek büyüktür. Cenâb-ı Hak, kötü sözlerinen-Nisâ, 148. ve çirkin davranışların, mazlumun hâkim önünde ifâde etmesi gibi istisnâlar hâriç, ulu-orta söylenip alâkalı-alâkasız herkese ifşâ edilmesini yasaklar. Zira bâzı çirkinliklerin anlatılıp duyurulması, onların öğrenilip yaygınlaşmasına sebebiyet verir. Edepsizlik ve hayâsızlık türünden konuşmalar da böyledir. Hadîs-i şerîfte buyrulur “Müstehcen konuşmak, münâfıklıktan bir bölümdür.”Tirmizî, Kitâbu’l-Birr ve’s-Sıla, 80 Bir de kötü ifâdelerin dile yerleşmesinden sakınmak lâzımdır. Şu kıssa bunu ne güzel îzah eder Hazret-i Îsâ yolda bir domuza rastlar. Ona; “Selâmetle yoldan çekil!” der. Yanında bulunanlar “–Bunu şu domuz için mi söylüyorsun?” diye sorarlar. O ise domuz kelimesini telâffuz etmekten ve o hayvana hitapta bile kaba bir ifâde kullanmaktan sakındığını belirtmek üzere “–Ben, dilimi çirkin sözler söylemeye alıştırmaktan korkuyorum!” cevâbını verir. Muvatta, Kelâm, 4 Lisanda gerekli gereksiz çokça tekrar olunan kelimelere “pelesenk” denir ki bu bir konuşma zaafıdır. Hele böyle bir kelime, yakışıksız veya kaba ifâdeli ise, bunun mahzûru çok daha büyüktür. Sâlih insanları incitip uzaklaştıracak bu kötü huy, mü’minlere aslâ yakışmaz. Nitekim bir hadîs-i şerîfte “Allah katında en kötü kimse, ağzının bozukluğundan dolayı insanların kendisiyle buluşmayı ve görüşmeyi terk ettiği kimsedir.” buyrulur. Buhârî, Edeb, 48 Yine Rasûlullah konuşma esnâsında kaba ve çirkin kelimelerin kullanılmasını istemez, aynı mânâyı ifâde eden farklı kelimeler varsa, edep ve nezâkete en uygun olanının tercih edilmesini tavsiye ederdi. MÜBALAĞALI YILDIZLI LAFLAR KULLANMAYI KUR'ÂN MEN EDİYOR İnsanları aldatmak için sözü allayıp pullamak, bir şeyi olduğundan farklı göstermek maksadıyla mübâlağalı ve yaldızlı lâflar el-En’âm, 112. kullanmak da Kur’ân’ın men ettiği bir konuşma tarzıdır. Mü’min, sözlerinin kolay anlaşılır olmasına dikkat etmelidir. Konuşmaktan maksadın, merâmını net bir şekilde ifâde etmek olduğunu unutmamalıdır. Tasannûya kaçmak, yani gayr-i tabiî bir sûrette süslü sözlerle edebiyat yapmaya kalkışmak ve bilgiçlik taslamak, muhâtaplar nazarındaki îtimat ve îtibârı zedeler. Sadece konuşmuş olmak için böyle davranıldığı düşüncesini doğurur. Nitekim Peygamber Efendimiz bu tip konuşmaların ilâhî gazabı celbettiğini haber vermiş ve bir defasında da şöyle buyurmuştur “Kim, insanların kalbini çelmek kendine çekmek için kelâmın şatafatlı kullanılışını öğrenir, insanları bıktırırcasına sözü gereğinden fazla uzatırsa, Allah kıyâmet günü ondan ne farz ne nâfile hiçbir ibâdetini kabul etmez!” Ebû Dâvud, Edeb, 86/5006 Bu sebeple sözü fazla uzatmadan, kısa ve öz bir şekilde ifâde etmek gerekir. İfâdelerimiz berrak bir su gibi duru, sade, fakat akıcı olmalıdır. Zira Hazret-i Mevlânâ’nın ifâdesiyle “Uzun sözü, maksadını anlatamayan söyler.” GÜZEL SÖZ SÖYLEMEK İÇİN EVVELA DİNLEMEYİ ÖĞRENMEK ŞART Lâfı uzatmak, dönüp dolaşıp aynı şeyi tekrarlamak, hem muhâtabı sıkar hem de onu anlayışsız yerine koymak olur. Buna edebiyatta “itnap” yani sözde gevezelik denir. Güzel konuşmak için, evvelâ dinlemeyi öğrenmek de şarttır. Cenâb-ı Hak, çok dinleyip az konuşması için insana iki kulak, bir dil bahşetmiştir. Gereksiz yere çok konuşmak, insanı gözden düşürür. Bir de içi boş tartışmalarla uzun uzadıya konuşup vakit isrâfından sakınmalıdır. İmam Evzâî v. 157 der ki “Allah, bir topluluğa şer murâd ederse, onlara gereksiz yere cedel tartışma kapısını açar ve onları amelden alıkoyar.” Bu yüzden gereksiz çekişmeler ve boş lâkırdılar da konuşmanın isrâfı cümlesindendir. Rasûl-i Ekrem buyururlar ki “İnsanoğlunun konuşmaları lehine değil, aleyhinedir. Ancak iyiliği emretmek veya kötülükten men etmek için yaptığı konuşmalar bunun dışındadır.”İbn-i Mâce, Fiten, 64 “Yâ Hafsa! Çok konuşmaktan sakın. Söylenen şey zikrullâh olmadıkça kalbi öldürür. Fakat Allâh’ı çokça zikret. İşte bu, kalbi diriltir.”Ali el-Müttakî, no 1896 “...Hayırlı şeyler konuşmak, sükûttan daha iyidir; sükût da kötü şeyler konuşmaktan daha iyidir.” Hâkim, III, 343; Beyhâkî, Şuab, 256/4993 Dolayısıyla nerede, ne zaman ve ne kadar konuşacağını iyi ayarlamak gerekir. Şeyh Sâdî-i Şîrâzî ne güzel söyler “İki şey akıl hafifliğini gösterir Söyleyecek yerde susmak, susacak yerde söylemek.” MUHATABIN DURUMUNA GÖRE SES TONUNU NAZİK BİR ŞEKİLDE AYARLA Ayrıca muhâtabın durumuna göre ses tonunu da nâzik bir şekilde ayarlamak îcâb eder. Çok yüksek ve bed bir sesle, kaba-saba konuşup kulak tırmalamak da, Kur’ân-ı Kerîm’in men ettiği konuşmalardandır. Âyet-i kerîmede buyrulur “Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” Lokman, 19 Nitekim bâzı sahâbîlerin, Peygamber Efendimiz’in huzûrunda yüksek sesle konuşmaları üzerine şu ilâhî ihtar gelmiştir “Ey îmân edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin! Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’le yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.” el-Hucurât, 2 Bu da büyüklerin ve hürmete şâyan kimselerin huzûrunda edeben sesi kısmak gerektiğini ifâde etmektedir. Ayrıca dili; dedikodu, gıybet, iftirâ, sû-i zan gibi çirkinliklerle de kirletmemek îcâb eder. Bunlar, kalpteki fesâdı gösteren dilin âfetleridir. MÜ'MİNİN TATLI DİLİ Velhâsıl, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmış bir mü’min, açılmış bir çiçek gibi, güzelliğiyle, hoş râyihasıyla, rûhu okşamalıdır. Her sözü, rûha gıdâ olan pırlanta ifâdelerden müteşekkil olmalıdır. Sîmâsından tebessümü eksik etmemeli, tatlı diliyle dâimâ rahmet tevzî etmelidir. Şahsiyeti ve davranışları itibârıyla “ahsen, ecmel ve ekmel” kıvâmında olmalıdır. Ahsen yani her işi en güzel olmalı, etrafına dâimâ güzellik tevzî etmelidir. Ecmel yani gönle huzur ve ferahlık verecek zarâfet ve letâfette olmalıdır. Ekmel yani çok olgun, en mükemmel olmalıdır. Böylesine ideal mü’minlerin her işi ve eseri, İslâm’ın güzelliğini, ihtişâmını, estetiğini, huzûrunu ve güleryüzünü aksettirir. Hilye-i şerîfelerde nakledildiğine göre, Peygamber Efendimiz’in yüzünde nûr-i melâhat, sözlerinde selâset, hareketlerinde letâfet, lisânında talâkat, kelimelerinde fesâhat, beyânında fevkalâde belâğat vardı. Konuşması son derece tatlı ve gönül okşayıcı, kelimeleri ne fazla ne de eksik idi. Tane tane konuşur, her cümlesi, dinleyenler tarafından rahatça anlaşılırdı. Çabuk çabuk konuşarak sözlerini arka arkaya sıralamazdı. Hâsılı O, insanların en fasih, veciz ve hikmetli konuşanı, en özlü söz söyleyeni ve merâmını en doğru şekilde ifâde edeni idi. Ebû Kursâfe şöyle der “Ben, annem ve teyzem, Rasûlullah Efendimiz’e gidip bey’at etmiştik. Huzûr-i âlîlerinden ayrıldığımızda, annem ve teyzem bana –Yavrucuğum, bu zât gibisini hiç görmedik! Yüzü O’ndan daha güzel, elbiseleri daha temiz ve sözü daha yumuşak başka birini bilmiyoruz. Sanki mübârek ağzından nûr saçılıyordu.» dediler.” Heysemî, VIII, 279-280 Kaynak Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi İslam ve İhsan
Lokman Suresinin Türkçe Anlamı Nedir? Lokman suresi Türkçe meali aşağıdaki gibi verilmiştir • Elif Lâm Mîm. • Bunlar, hikmet dolu Kitap'ın; iyilik yapanlara bir hidayet ve rahmet olarak indirilmiş ayetleridir. • Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar. • İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. • İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır. • Ona ayetlerimiz okunduğu zaman; onları hiç işitmemiş gibi, kulağında bir ağırlık var da büyüklenerek arkasını döner. Ona, elem dolu bir azabı müjdele. • Şüphesiz, iman edip salih amel işleyenler için içlerinde ebedi kalacakları Naîm cennetleri vardır. Allah bu konuda gerçek bir vaadde bulunmuştur. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. • Allah gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik. • İşte Allah'ın yarattıkları! Haydi, Allah'ı bırakıp da taptıklarınızın yarattığını bana gösterin! Hayır, zalimler açık bir sapıklık içindedirler. • Ant olsun, biz Lokman'a "Allah'a şükret" diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır. • Hani Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti "Yavrum! Allah'a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür." • İnsana da anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. İşte onun için insana şöyle emrettik "Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır." • "Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim." • Lokman öğütlerine şöyle devam etti "Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, herşeyden hakkıyla haberdar olandır." • "Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir." • "Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez." • "Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!" • Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah'ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi? Yine de insanlar arasında, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp duranlar vardır. • Kendilerine, "Allah'ın indirdiğine uyun" denildiği zaman, "Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler. Şeytan kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı? • Kim iyilik yaparak kendini Allah'a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah'a varır. • Kim inkâr ederse, onun inkarı seni üzmesin. Onların dönüşleri ancak bizedir. Biz de onlara yaptıklarını haber veririz. Allah göğüslerin içindekini kalplerde olanı hakkıyla bilendir. • Biz onları dünyada biraz yararlandırırız. Sonra da onları ağır bir azaba sürükleriz. • Ant olsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah" derler. De ki, "Hamd Allah'a mahsustur." Fakat onların çoğu bilmezler. • Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Şüphesiz Allah her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye layık olandır. • Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah'ın sözleri yazmakla yine de tükenmez. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. • Ey insanlar! Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz ancak bir tek insanı yaratmak ve diriltmek gibidir. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. • Görmedin mi ki Allah geceyi gündüzün içine ve gündüzü de gecenin içine sokuyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri kendi yörüngesinde belli bir zamana kadar akar gider. Şüphesiz Allah işlediklerinizden hakkıyla haberdardır. • Bu böyledir. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir, onu bırakıp da taptıkları ise bâtıldır. Şüphesiz Allah yücedir, büyüktür. • Görmedin mi ki, gemiler Allah'ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir. Allah bunu ayetlerinden bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. Şüphesiz ki bunda hakkıyla sabreden, hakkıyla şükreden herkes için ibretler vardır. • Onları denizde, bir dalga gölgelikler gibi kapladığında, dini Allah'a has kılarak ona yalvarırlar. Allah onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı orta yolu tutar. Bizim ayetlerimizi ise ancak son derece kaypak, son derece nankör olanlar inkâr eder. • Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah'ın va'di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın. • Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, herşeyden hakkıyla haberdar olandır. Lokman Suresinin Fazileti Nedir? Lokman Suresinin faziletleri şu şekilde sıralanabilir • Maddi ve manevi her türlü hastalığa karşı 7 kez okunabilir. Aynı zamanda Lokman Suresi, yazılıp zemzem olan bir kap içerisine konulur ve içilirse pek çok hastalığa şifa olur. • Lokman Suresini okuyarak bir araca binilmesi halinde meydana gelebilecek her türlü kazaya karşı korumaktadır. • Ruh sıkıntılarından kurtulmak için Lokman Suresini okumak da kişiye oldukça iyi gelir. • Lokman Suresi, ruhsal bunalımlar geçiren kişilere 7 kez okunursa maddi – manevi her türlü hastalığa şifa olur. Lokman Suresi Neden Bahseder? Lokman Suresinin bahsettiği konu genel hatları ile Lokman'ın oğluna verdiği öğütleri içerir. Ayetler içerisinde şirk inancının yasaklanması, anne ve babaya saygı gösterip meşru buyruklarına uyma, sorumluluk duygusu, iyilik için çaba gösterme ve çalışma, sabır, tevazu gibi ahlaki ödevlerden bahsedilir. Aynı zamanda Lokman Suresi içerisinde putperestleri şirk koşmaktan vazgeçirmeye çalışma ve onlara kurtuluş yolunu göstermeyi amaçlayan bilgiler bulunmaktadır. Haberler Haberler Lokman Suresi okunuşu ve Türkçe anlamı! Lokman Suresi nasıl okunur? Lokman Suresi fazileti...
Eşek TanımıEşek kelimesinin Türk Dil Kurumuna göre tanımı şöyle;*** isim, hayvan bilimi Atgillerden, uzun kulaklı binek ve hizmet hayvanı, merkep, karakaçan, uzun kulaklı Equus asinus; “Arkadaşını böyle dar vakit eşeğin üstünde görünce koştu.” – F. Baykurt*** Odun kesme, duvar örme, sıva yapma vb. işlerde kullanılan üç veya dört ayaklı sehpa Sponsorlu Bağlantılar Kur’an-ı Kerim’de Eşek Hakkındaki Ayetler Hangileri?NOT AYETLERİN TÜRKÇE MEALLERİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ RESMİ İNTERNET SİTESİNDEN Sûresi 8. Ayet; Hem binesiniz diye, hem de süs olarak atları, katırları ve merkepleri de yarattı. Bilemeyeceğiniz daha nice şeyleri de Sûresi 19. Ayet; “Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!”Müddessir Sûresi 50/51. Ayetler; Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler.
“İnsanları küçümseyip yanağını bükme / yüz çevirme ve yeryüzünde şımarık yürüme! Çünkü Allah, böbürlenen ve kendisini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.” Lokman suresi 18 Kur’an-Kerîm de aile ile ilgili âyet-i kerime’ler ailenin temel esaslarını yani çerçevesini belirler. Bu çerçevenin içini ise müminin mümine karşı davranışları nasıl olmalı ise onunla öylece doldurmamız gerekir. Eş de Allah’ın bir mümin kulu. Rabbimiz sevdiği ve sevmediği şeyleri, yapmamızdan hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyleri pek çok âyet-i kerîme ile bize bildirmiş. Tabii Rabbimizin sevdiği şeyler, dünya ve ahiret saadetimiz için güzel olan davranışlardır. Sevmedikleri ise dünya ve ahirette bize sıkıntı verecek kötü davranışlardır. Yukarıdaki âyet-i kerime’de Rabbimiz Lokman suresinde Lokman aleyhisselamın oğluna nasihatlerini bize bildirerek sevmediği davranışları bize bildirmiş. Bu âyet-i kerimeyi aile üzerinden okuyalım. Karına / Kocana küçümseyerek tavırlı davranma. Evin içinde çok bilmiş şımarık şımarık yürüme. Allah eşine ve çocuklarına karşı kibirlenen, kendini övüp böbürlenen hiç kimseyi sevmez. Kadın olmak, erkek olmak, zengin olmak, mevki makam sahibi olmak, zeki olmak, beş dil bilmek, kariyer sahibi olmak, filanca aileye mensup olmak… Kimseye kibirlenme hakkı vermez. Zira kibir şeytanı Allah’ın rahmetinden mahrum bırakan huydur. Allah böbürlenen kendini bir şey zannedenleri sevmiyor, Allah sevmedikten sonra dünya bizim olsa ne çıkar. Zaten bütün nimetler emanet. Âyet-i kerîme’den yanağını bükmenin, yüz çevirmek kibirden olduğunu öğreniyoruz. İnsan kırılınca, kızınca gözlerini kaçırır, etrafa bakar o kişinin yüzüne bakmak istemez. Uzun sürdürmemek kaydıyla bu doğal bir şey. Fakat o kişiyi görünce gözümüzü değil de yüzümüzü çeviriyorsak demek ki kibirdenmiş. Dikkat edelim bakalım insanlarla ilişkimizde hangisini yapıyoruz. Karı-kocalar da dikkat etsinler . Bir birlerine kızdıklarında gözlerini mi yüzlerini mi çeviriyorlar? Rabbimiz kibirlenip karşındakini küçümsemeyi ve ondan yüzünü çevirmeyi yasaklamış. Erkek evinde kavvamlık görevini yaparken asla kibirlenmemeli. Tevazu sahibi olmalı. Evin reisi olması onu kadın ve çocuklardan daha değerli yapmaz. Reislik sorumluluktur, övünç sebebi değil. Erkek kibre kapılmamalı. Zira kibir rahmetin ve aklın önünde en büyük perdedir. İnsan kibre kapıldığında doğru davranamaz. Erkek reis olacağım diye sert ve kibirli davranırsa aile fertleri ondan korkup usulen saygı gösterebilirler; fakat onu ne Allah sever ne de karısı ve çocukları. Erkek ailesinde tatlı bir otorite kurmalı ki hem sevilsin hem sayılsın. Kaynaşıp birbirlerinde sukûnete erebilsinler. Kadın da kocasına karşı sahip olduğu meziyetlerden dolayı övünüp böbürlenmemeli. Kocasına çalım atmamalı, şımarık ve saygısız davranışlarda bulunmamalı ki Allah’ın sevgisini kaybetmesin. Güler yüzlü, yumuşak huylu saliha bir eş olmaya gayret etmek gerekiyor. Bir sonraki âyet-i kerîme de şöyle “Yürüyüşünde ölçülü ol. Konuşurken sesini de alçak tut. Çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.” Lokman suresi 19 “Yürüyüşünde ölçülü ol.” Peş peşe iki âyette de yürüyüşten bahsediliyor. Önceki âyette “Şımarık yürüme” buyurulurken bu âyette “Ölçülü ol” buyruluyor. Dinimiz her konuda ifrat ve tefriti yani aşırı gitmeyi yasaklamış. Yürüyüşünde tabii ol, orta yolu tut ne çok hızlı ne çok yavaş ol. Zira aşırı yavaşlık da kibirden olabilir. Çünkü fazla tevazuda da kibir tehlikesi var. “Bakın ben nelere sahibim; fakat hiç kibirli değilim” mesajı vermek için boynu bükük bir duruş, yürüyüşünde aşırı yavaş hareket ederek beden dili ile tevazu sahibi gibi görünmeye çalışmak da ayrı bir kibirdir. Ayrıca sadece kibir tehlikesinden değil, müminin kibar bir duruşu olması lazım. Şımarık yürümekten korkup bu kez ezik bir görüntü çizmesi hem kendi ruh hali için iyi değildir hem de insanların ona muamelesini de olumsuz etkiler. “Konuşurken sesini de alçak tut.” Rabbimiz yüksek sesle bağıra çağıra konuşmayı hoş karşılamamış ve sesimizi kontrol etmemizi emretmiş. Ses müthiş bir şeydir; öldürücü ve diriltici etkisi vardır. İletişime en çok zarar veren şeylerden biri ses tonudur. Ses tonu pek çok duyguyu aktarır. Taraflardan biri sesini yükselttiği anda diğer taraf ya kendini iletişime kapatır ya da daha yüksek tonla karşılık verir. Ayrıca ses tonu yükseldiğinde kişinin kendi öfkesi de artar. Öfkeyi kontrol edebilmenin en iyi yolu sesi kontrol edebilmektir. Alimler bu âyetin tefsirinde; hitap ederken, konuşurken, özellikle iyiliği emredip kötülükten sakındırırken ve dua sırasında sesin kısılmasının gerektiğini söylemişlerdir. Yüksek ses düşmanı korkutmak gibi özel durumlar için uygun bulunmuş. Sadece bağıra çağıra konuşmak değil, karşıdakinin duyacağından daha yüksek bir ses tonu ile konuşmak da hoş görülmemiş. Sesi gereğinden fazla yükseltmek kınanmış. “Çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.” Âyette yüksek sesin eşek sesine benzetilmesini alimlerin yaptığı yorumlara bakarsak Ebu’l Leys Eşeğin sesi çirkindir; fakat ondan sesi daha çirkin hayvanlar da vardır. Fakat eşeğin sesi insanlara misal verilmiştir. Zira eşeğin sesi cehennem ehlinin sesine benzer. Sesin başı tiz, sonu pestir. Tiz ses ince, keskin ve yüksek ton. Pes ses ise göğüsten gelen yavaş, kısa, kalın ton Onu işiten ondan nefret eder. Hz. Mevlana şöyle anlatmış “Eşek ekseriyetle saman ve arpa için veya şehvet ve kavga için yüksek sesle anırır. Hayvani sıfatların ağır basması ile ortaya çıkan ses, seslerin en çirkini kabul edilmiş.” Süfyân-ı Sevri hazretleri “Her varlığın sesi tesbihtir ancak merkep sesi hariç. Çünkü merkep şeytanı gördüğünde anırır. Bu sebeple çirkin sayılmıştır.” Peygamber efendimiz “Merkep anırması işittiğiniz zaman şeytandan Allah’a sığının. Çünkü o şeytanı görmüştür.” Buyurmuştur. Ses genellikle öfkeliyken yüksek çıkar. Öfkede şeytandan olduğuna göre bağıran birini görünce euzu besmele çekip şeytandan Allah’a sığınmamız gerekiyor demek ki onun öfkesine kapılıp kendi şeytanlarımızı harekete geçirmeyelim. Bir de her daim yüksek tonda konuşan insanlar var. Anlaşılamadığını düşünen insanlar yüksek tonda konuşuyorlarmış genellikle. Bunun geri planında da anlamayanlara karşı öfke olabilir. Beni anlamıyorsun yoksa duymuyor musun psikolojisi ile kendini daha iyi duyurmak için hep yüksek tonda konuşanların da bu duyguları ile yüzleşmeleri gerekir. Bu âyetlerin Hz. Lokman’ın oğluna nasihatları olarak bize aktarılmasında da ayrı hikmetler var. Demek ki çocuklarımızı bu düsturlarla büyütmemiz gerekiyor. Anne-Baba çocuklarına yumuşaklığı tevazuyu “Oğulcuğum, Yavrucuğum” diye örnek olarak öğretecek. Aile içinde karı-kocanın da hem Allah’ın rızası için hem birbirleri ile muhabbet etmek için hem çocuklarına örnek olmak için yumuşak bir ses tonu ile konuşması lazım. Çocuk bağırarak bir şey istediğinde sakinleşip kibarca isteyene kadar isteği yapılmamalı ki istediği olmadığında bağırmayı alışkanlık edinmesin. Küçük yaştan itibaren anne-babaya bağırması, saygısızlık etmesi hoş karşılanmamalı, kibarca müdahale edilmeli. Eş ya da çocuk bağırınca karşısında bağırarak onu susturmaya çalışmak bu âyet mucibince uygun değildir. Öfkelenmemek için la havle çekilir genellikle. La havle çekmek, euzu besmele çekmek gibi zikir cümleleri ile Allah’a sığınıp sabırlı davranmak gerekiyor. Söylediklerim tabii ki önce kendi nefsime. Rabbim bildiklerimizle amel etmeyi nasip etsin. “Mü’min kullarıma söyle En güzel olan sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar. Şeytan şüphesiz, insana apaçık bir düşmandır.” İsra suresi 53 Rasulullah efendimizin güzel bir duası ile bitirelim. “Allahım bana öğrettiğin ile beni faydalandır. Bana faydalı olanı öğret. İlmimi artır.” Not 1 Âyet-i kerîmelerin açıklamasında Feyzü’l-Furkan meali Server Yayınları ve Rûhu’l Beyan tefsirinden faydalandım. Erkam Yayınları Not 2 Bu âyetleri evin en çok görünen yerlerine yazıp asarsanız hem sizin hem ev halkının unutmayıp hayata geçirmesi için faydalı olabilir. Sema MARAŞLI Kaynak
yürüyüşünde tabii ol ne demek